Sanat
MUHSİN ERTUĞRUL :
CUMHURİYET’İN İLKLERİNİ BAŞARAN BİR SAHNE İNSANI
Öyle yaşamlar vardır ki asla kıyıda köşede kalamazlar. Öne çıkar, hemen dikkatimizi çeker, bir şekilde insana ve yaşama dokunan yanlarıyla bizi kavrar, çağırırlar. Yaşamları, o an yapılması gerekenin gerçek ve somut karşılıklarıdır. İşte bu noktada onları başkalarına anlatmak, aktarmak, paylaşmak gerektiğini düşündürürler. Türk tiyatrosunun tanınmış ismi Muhsin Ertuğrul işte böyle biridir.
Sahne Sanatları Öğretim Üyesi, Dramaturg
Muhsin Ertuğrul, tiyatromuzda ilkleri hayata geçiren biri olduğu kadar oyuncu, yönetmen, yapımcı, oyun yazarı, çevirmen, eğitmen, yönetici, yayıncı hatta yeri geldiğinde sahne tasarımcısı oldu. Her yerde ve koşulda tiyatro yapmanın yollarını aradı, tiyatro binalarının sayısını çoğaltmak için çabaladı. Muhsin Ertuğrul her yerde tiyatro yapma, sahneler açma düşüncesini yaşam boyu hep diri tuttu.
YAŞAMININ ERKEN YILLARINDA TİYATRO İLE TANIŞIR
Hariciye Nezareti (Dışişleri Bakanlığı) veznedarlarından Hüseyin Hüsnü Bey’le asıl adı Verdrih olan Alman asıllı
Fatma Dilruh Hanım’ın oğlu olan Muhsin Ertuğrul, 7 Mart 1892 tarihinde dünyaya geldi. Sonraki yıllarda
çalışmalarında işine çokça yarayan Almanca’yı annesinden öğrendi. Çocuk yaştan itibaren geleneksel
tiyatromuzdan Batı tarzı çalışmalara çok sayıda oyunu ilgiyle seyretti.
20. yüzyılın başı, onun gelenekselden modern olana gösterim sanatını tanımasının ötesinde, tiyatroyu
vazgeçilmezi olarak görmesinin başlangıcıydı. 30 Temmuz 1910’da dönemin tanınmış tiyatro insanı Burhanettin
(Tepsi) Bey’in topluluğunda Sherlock Holmes adlı oyundaki Bob rolüyle ilk kez seyirci karşısına çıkan Muhsin
Ertuğrul için tiyatro artık gelip geçici bir “heves” değil, meslekti.
Dönemin koşulları gereği tiyatro sezonları seyirci sayısının yetersizliği sebebiyle ekonomik olarak zorlu
geçiyordu. Bir de buna ailesinden ve etkin konumdaki eniştesinden oyunculuk yapmasına karşı gelen tepki
eklenince, tercih yapmaya itildi ve aile evini terk etti. Yakın çevresindekileri dinleyip bir yıllığına Paris’e gitti ve
sahneyle ilgili kapsamlı bilgiler edinerek 1912’de İstanbul’a döndü.
ŞEHİR TİYATROLARININ KURULMASINDA ÖNEMLİ BİR ROL OYNAR
1914 yılında dönemin İstanbul Belediye Başkanı Dr. Cemil (Topuzlu) Paşa’nın ve sanat insanlarının öncü
çabalarıyla kurulan, ilkin öğrenci, ardından öğretmen yardımcısı olarak yer aldığı Darülbedayi (daha sonra:
İstanbul Şehir Tiyatroları) kurulmadan önce “Yeni Turan Temsil Heyeti” ile “Ertuğrul Muhsin ve Arkadaşları” adlı
toplulukların kurucusu rolünü üstlenmişti.
Fransız tiyatro insanı ve o sıra Odeon Tiyatrosu’nun yöneticisi André Antoine’ın başına getirildiği Darülbedayi,
süreç içinde Muhsin Ertuğrul’un yaşamıyla iç içe geçti. Uzun yıllar farklı unvanlar altında yöneticilik yaptığı bu
kurum, pek çok araştırmacının belirttiği gibi, çoğu kez onun yüklediği sanatsal işlev, uygulama ve ülküyle
biçimlendi. Muhsin Ertuğrul ve arkadaşları için Şehir Tiyatroları, savaş yıllarında üç duvarlı dünyadan büyük
özveriyle insanlığı ve insanı anlatmaya çalıştıkları yerdi. Kurumun ayakta kalması için çabalarını uzun yıllar
sürdürdü.
SİNEMAYA OLAN KATKILARI
Muhsin Ertuğrul’un yoğun geçen tiyatro dünyası içinde şekillenen sinema çalışmaları hem kendi öyküsünde
hem de Türk sineması açısından önemli bir yere sahipti. 1916’da tiyatro bilgisini geliştirmek için gittiği
Almanya’da oyuncu olarak başlayan sinema serüveni, onu kısa bir zaman sonra yönetmenliğe taşıdı. Sinema
yönetmenliğini 1950’lerin ortasına kadar sürdürdü.
Yönetmenliğini yaptığı pek çok filmde kendisi de oynayan sanatçı öncü işlere ve ilklere imza attı. 1922-1939 yılları
arasında Türkiye’de film yapan tek kişi olarak bir ilki başardı. Bir de bunlara, filmlerin çekildiği yılların tanınmış
adları kadar, çoğu Şehir Tiyatroları’ndan olan tiyatro oyuncularının rollerindeki başarılı yorumları eklenince,
“Muhsin Ertuğrul Sineması” diye tanımlanan olgu ortaya çıktı. Cahide Sonku, Sadri Alışık, Muammer Karaca,
Haldun Taner, Yıldız Kenter gibi önemli isimlerin sahne ile tanışmasına vesile oldu.
Ertuğrul’un en önemli sinema eserlerinden biri, 1923 yapımı “Ateşten Gömlek” filmidir. Halide Edip Adıvar’ın aynı
adlı romanından uyarlanan bu film, Kurtuluş Savaşı’nın etkileyici bir hikayesini anlatır ve Türk sinemasının ilk
kadın yönetmeni olan Bedia Muvahhit’in de rol aldığı ilk film olma özelliğini taşır. Ertuğrul, bu filmiyle sadece
sinema sanatını değil, aynı zamanda Türk kadınlarının sanat alanındaki yerini de güçlendirmiştir.
SANAT HAYATININ 70. YILINDA HAYATA GÖZLERİNİ YUMAR
23 Nisan 1979’da Ege Üniversitesi tarafından kendisine verilen fahri doktor payesini almak ve sanat yaşamının 70. yılını kutlamak için gittiği İzmir’de 29 Nisan günü yaşamını yitirir ve İstanbul’da Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedilir. Sahne sanatlarının ülke çapında yaygınlaşmasına öncülük ederken seyirciye de sorumluluklarını anımsatan, çocuktan her yaştaki erişkine tiyatronun ve sanatın “hak” olduğunu anlatan, özel tiyatroların kurulmasına katkı sağlarken kamu tiyatrolarına kurumsal kimlik kazandırılması için uğraş vermeyi sahne sanatçılarının görevleri arasında gören, ulusal tiyatro kurma ülkü ve ilkesini hiç yitirmeyen bir sanatçıdır Muhsin Ertuğrul. Hem tiyatroda hem de sinemada bir eğitimci, yönetmen ve yapımcı olarak derin izler bırakmıştır.