Her Mevsim Başka Güzel

Şehre Dair

HER MEVSİM BAŞKA GÜZEL

Bolu denilince kimilerinin aklına halk ozanı ve kahramanı Köroğlu ile çam, gürgen ağaçlarıyla kaplı Köroğlu Dağları gelir. Kimileri Yedigöller’i, Abant’ı, Gölcük’ü özellikle ilk ve sonbaharda görmek için yollara düşer, kimileri Kartalkaya’da kayak yapar, kimileri kentsel sit alanı olarak korunan Mudurnu ve Göynük’te Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerini görmek için sokak sokak dolaşır. Kimileri de aşçılarıyla ünlenen Mengen’in lezzetlerini tatmak için iştahlanır.

ŞİRİN İNCİ

Tarihi İpek Yolu güzergâhında bulunan, İstanbul ve Ankara’ya yakınlığı ile bilinen Bolu’da dört mevsim de bambaşka: kışın karlar içindeki kartpostallık görüntülerde, ilkbaharda tabiatının yeniden filizlenmesinde, yazın göllerinin kıyısındaki çamların gölgesinde serinletmesinde, sonbaharda sarıdan kırmızıya, eflatundan kahverengiye renk cümbüşü içindeki yapraklarında…

“Kocaman Bolu” şiirindeki gibi “Kuşlarda ses yellerde ses, dağda ses/Bir türküdür aramızda akan şey.” diyen Fazıl Hüsnü Dağlarca dizeleri ile kış mevsiminde kocaman tabiatın tam kalbindeyiz!

DOĞAL GÜZEL

İstanbul’da henüz kar görememiş olmanın hüznünü Abant’ın kar dolu manzarasıyla karşılaşınca üzerimizden atıyor ve karın bembeyaz huzuruna karışıyoruz. Yılın her ayında büyüleyici bir güzelliğe sahip olan Abant Gölü, kar yağışının etkisiyle sis içinde. Hem günübirlik hem konaklamak amacıyla gelenlerle göl çevresi oldukça kalabalık. 1988 yılında “tabiat parkı” olarak koruma altına alınan Abant Gölü ve çevresinde sarıçam, karaçam, kayın, meşe, kavak, dişbudak, gürgen, söğüt gibi birçok ağaç türü bulunuyor. Nilüferlerin koparılmasının yasak olduğu Abant’ta bu yasağa uymayanlara para cezası uygulandığı için birkaç yerde uyarı levhası var. Doğa harikası bir yer olan Abant’ta uzun yürüyüş yolunda gezintiye çıkabilir, gölün içindeki işletmelerde oturup sıcak bir salep içebilir, sevdiklerinizle piknik yapabilir, gölün çevresinde fotoğraf çektirirken can dostlarımız için yaz-kış fark etmeksizin mama bırakabilirsiniz.

MİLLÎ MÜCADELE ANISINA İNŞA EDİLEN KULE

Abant’ın kar beyazının ardından güneşin halelerinin yansıdığı Göynük’te Saat Kulesi veya Zafer Kulesi olarak adlandırılan yapıya çıkıyoruz. İlçenin tepesinde yer alan kule, Cumhuriyet döneminin ilk kaymakamı Mehmet Hurşit Akkaya (1881-1953) tarafından 1922 yılında Sakarya Meydan Muharebesi başarısının anısına yaptırılmış. Kayaların üzerine altıgen taş temel üzerine üç katlı olarak inşa ettirilen kule, 1960 yılından itibaren aslına uygun şekilde birkaç kez restore edilmiş. Kulenin içine çıkılamıyor ancak Mehmet Hurşit Akkaya heykelinin ziyaretçilerini karşıladığı yerden ilçeyi kuş bakışı seyredebilir, fotoğraf çekebilirsiniz.

İSTANBUL’UN MANEVİ FATİHİ AKŞEMSEDDİN’İN TÜRBESİ

“Hakiki ilim gönül ilmidir. Gönlü fetheden cihanı fetheder.” diye sesleniyor Göynük ilçesinin meydanından Akşemseddin.

15. yüzyılın en önemli alimlerinden, usta bir hekim ve çok yönlü bir bilim insanı olan Akşemseddin yaşadığı dönemde tasavvuf yolunda yürümek için birçok yer dolaşsa da sonunda Ankara’da Hacı Bayram-ı Veli’nin yanına, buradan da Göynük’e yerleşir. Osmanlı padişahı II. Murat’ın isteğiyle II. Mehmed’in hocalığına tayin edilen Akşemseddin, İstanbul’u fethederek Fatih ünvanını alan II. Mehmet’e verdiği tavsiyelerle İstanbul’un manevi fatihi olarak da bilinir. Fethin ardından Göynük’e dönen Akşemseddin, 1459 yılında vefat eder. Fatih Sultan Mehmet de çok sevdiği ve büyük saygı duyduğu hocası için 1464 yılında Göynük’te bu türbeyi inşa ettirir. “Sakin şehir” seçilen Göynük’e “huzur” katan türbe, altıgen planlı ve kesme taştan yapılmış. İçerisinde Akşemseddin ve oğullarının sandukaları bulunuyor.

YÜKSEK TEPELER ARASINDAKİ VADİLERE KURULAN GÖYNÜK

Kentsel sit alanı kapsamında korunan sakin şehir Göynük’ün evleri öyle güzel ki… Çoğu bir ya da iki katlı evlerin oluşturduğu ilçe, estetik görünümüyle sokaklarına davet ediyor bizi. İlçede pazarın kurulduğu bir güne denk gelmemiz ise şahane! Göynük halkının ürettiği birbirinden lezzetli meyve sebzeleri, el yapımı ekmekleri, tatlıları, tarhanası, eriştesi ve ballarıyla bütçenize göre alışveriş yapabilir, pazarın hemen yanı başındaki çay evlerinde eve götüreceğiniz doğal ürünlerin rahatlığıyla sıcacık bir çay içebilirsiniz. Günübirlik ziyaret için iyi bir seçenek olan ilçede elbette hediyelik eşya dükkânları ile yöresel ürün satan dükkânlar da bulunuyor.

TARİHİ AHİ KENTİ MUDURNU, UNESCO DÜNYA MİRASI GEÇİCİ LİSTESİ’NDE

Mudurnu’nun UNESCO geçici listesine girmesini sağlayan Ahilik kültürü 700 yılı aşkın süredir yaşıyor. Her yıl ekim ayının ikinci haftasında “Ahilik Kültür Haftası” düzenlenen ilçede doğa ile tarih iç içe. Dokusu bozulmayan ahşap evleri gibi adil paylaşım ve hoşgörü felsefesine dayanan Ahilik anlayışı da gelenekselliğini günümüzde de koruyor. Örneğin esnafların dile getirdiği “esnaf duası” Mudurnu’da her cuma bir ritüel hâline gelmiş. Bu ritüelin amaçlarından biri de “orta parası” adıyla aralarında para toplayarak ihtiyacı olan kişi ya da ailelerin ihtiyacını karşılamak.

Termalleri ile büyük şehirlerin yoğun iş yaşamından, gürültüsünden, hızından bunalanların uğrak yeri olan ilçe, geçmişte saraylara kadar ünü yayılan lezzetli tavuklarıyla da bugün bir dünya markası.

Tahta oyma sanatının en güzel örnekleriyle süslenmiş tarihi konaklarda yöresel yemekler hem çok lezzetli hem de büyük şehirlerdeki fiyatlara oranla çok daha uygun. Özellikle bombay fasulye ile keşli cevizli erişte yemeğini tatmadıysanız yanına ev yapımı yoğurt da isteyerek afiyetle yiyebilirsiniz.

185 KİLOLUK ÇANIYLA MUDURNU SAAT KULESİ

Güneş gökyüzünde parlıyor ama ayaz. Bu ayazı kuleye çıkarken iliklerimize kadar hissediyoruz. Mudurnululara ve ilçeyi ziyarete gelen konuklarına her saat başı zamanı hatırlatan Saat Kulesi, 1890-1891 tarihlerinde ahşap olarak yapılmış ancak 1900 yılında yanmış. 1905 yılında çevreden getirilen taşlar ile Mudurnu Hapishanesi’ndeki mahkûmlara yaptırılan kuleye Mudurnulu demirci ustasının yaptığı saat takılmış ve dış cephesi ahşap ile kaplanmış. Tepesinde 185 kiloluk bir çan bulunan ve 30 basamaklı ahşap merdivenle saat kadranının bulunduğu noktaya çıkılabilen Mudurnu Saat Kulesi, yaklaşık 12 metre yüksekliğinde.

BEYAZ GÜZELLİK: KARTALKAYA

Yeni günümüze çam ormanlarının karla kaplandığı yollarda başlıyoruz. Kış şartlarında dikkatli araba kullanmanın gerektiği bu yolda “zincir takılır”, “zincir sökülür” gibi tabelalar taşıyan köylüler yol konusunda sürücüleri uyarıyor. Güvenli seyahatten sonra kayak merkezine ulaştığımızda alabildiğine beyaz bir manzara bizleri karşılıyor. Türkiye’nin en çok tercih edilen kayak merkezinde 25 pist ve pek çok tesis bulunuyor. Çekim için teleferiğe bindiğimizde Bolu ve Köroğlu Dağları’nı daha rahat görebiliyoruz. Heyecanlı bir atlayışın ardından duyulan ayak sesimizle karın tadını çıkarıyoruz. Kış mevsiminde kar kalınlığının yer yer üç metreyi bulduğu Kartalkaya’da kayak sezonu ise aralık ve nisan ayları arasında.

BİRÇOK RENK SUNAN YEDİGÖLLER MİLLÎ PARKI

Heyelanın ağaçları kökünden söküp yerle bir ettiği, parçalanan kayaların yollara saçıldığı, sökülen asfalt yollardan sonra Yedigöller’deyiz.

Yedigöller; İnce, Sazlı, Nazlı, Kuru, Derin, Büyük ve Serin olmak üzere yedi heyelan gölünden oluşuyor. “Pisagor Ağacı” ve “Ağlayan Kaya”yı da levhaları takip ederek görmeniz mümkün. Adından da anlaşılacağı gibi en büyük gölünün Büyük Göl olduğu Yedigöller’de ilk alabalık üretme istasyonu 1969 yılında kurulmuş. Canlı alabalık yetiştirilmesi için de Büyük Göl damızlık amaçlı kullanılmaya devam ediyor.

Onlarca farklı tür ağacın bulunduğu Yedigöller, yoğun ziyaretçilerini ilk ve sonbaharda ağırlıyor ancak kışın soğuğuna aldırmadan kamp yapanları da görmek mümkün.

BOLU MÜZESİ İLE ZAMANDA YOLCULUK

Geniş bahçesinde Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait büyük boyutlu taş ve pişmiş toprak eserlerin sergilendiği Bolu Müzesi, arkeoloji ve etnografya salonu olmak üzere iki bölümden oluşuyor. En önemli eserleri arasında “Artemis büstü”nün de yer aldığı müzede 3 bin 286 adet arkeolojik, bin 677 adet etnografik ve 12 bin 95 adet sikke olmak üzere toplam 17 bin 58 eser bulunuyor.

YILLARA MEYDAN OKUYAN YAPI

Kentin merkezinde bulunan Yıldırım Bayezid Camii, kesme taştan iki katlı olarak inşa edilmiş. 1382 yılında yaptırılan, medrese ve kütüphanenin de yer aldığı cami 1891 yılında yanmış ve 1899 yılında tek kubbeli olarak yeniden inşa edilmiş. 1944 depreminde büyük hasar gören cami onarılsa da 1999 depreminde de hasar görünce tekrar aslına uygun olarak restore edilmiş. Cami günümüzde ibadete açık.

GÖRSEL ŞÖLENE DAVETİYE

Karlı yolların muhteşem seyriyle ulaştığımız Gölcük Tabiat Parkı’nın etrafı sarıçam ve köknar ağaçları ile kaplı. Kar ve soğuğun etkisiyle buz pistine dönüşen gölün hemen kenarında “Yalnız Ev” olarak da bilinen “Devlet Konukevi” karlar içindeki görüntüsüyle bir kartpostal gibi… Gölün etrafını turlarken rehberlerimiz de insana oldukça yakın sevecen köpekler olunca seyir keyfimiz daha da artıyor. Yılın her mevsiminde günübirlik gezmek, dinlenmek ve piknik yapmak amacıyla birçok ziyaretçinin geldiği gölde restoran ve kafe de bulunuyor.