Okur, Yazar, Düşünür Cemil Meriç

Sanat

OKUR, YAZAR, DÜŞÜNÜR CEMİL MERİÇ

Kendisini “Hayatını, Türk irfanına adayan, münzevi ve mütecessis bir fikir işçisi” olarak tanımlayan Cemil Meriç 38 yaşında görme yetisini kaybetmesine rağmen okumaktan ve yazmaktan asla vazgeçmedi, son nefesine kadar üretmeye devam etti.

ŞİRİN İNCİ
Cemil Meriç

Her aydınlığı yangın sanıp söndürmeye koşan zavallı insanlarım; karanlığa o kadar alışmışsınız ki yıldızlar bile rahatsız ediyor sizi! Düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı bu ülkede, düşünce adamı nasıl çıkar?1

1912 Balkan Savaşı sonrası… Bir yandan yenilgi, bir yandan Balkan çetelerinin neden olduğu gerilim, bir yandan açlık, sefalet ve salgın hastalıklar… Rumeli Türkleri çareyi göç etmekte bulur: Anadolu’ya göç. Bu göçe Yunanistan’ın Dimetoka kasabasında hâkimlik yapan Mahmut Niyazi Bey ve eşi Zeynep Ziynet Hanım da katılır; İstanbul üzerinden Hatay’a gelirler. 12 Aralık 1916’da Reyhanlı’da Hüseyin Cemil dünyaya gelir. İki de ablası vardır: Zehra ve Nadide. Çocukluğunun ilk yedi yılının geçtiği Antakya’da Meriç’in babası önce mahkeme reisliği, sonra da Ziraat Bankası’nda müdürlük yapar.

Cemil Meriç 2

KİTAPLAR HEM ARKADAŞI HEM SIĞINAĞI OLUR

Dört yaşında okumayı öğrenir Cemil Meriç, çok geçmeden de gözlerinin ileri derecede miyop olduğu anlaşılır. Yalnız bir çocukluk geçirir. Ne ablaları ne de mahalledeki arkadaşları onun bu yalnızlığını giderebilir. Zehra ablası okuduğu kitaplarla önünde yepyeni bir dünya açar. Göçmenliği, dış görünüşü, anne babanın uyandırdığı his, ötelenme onu kitaplara daha da yakınlaştırır.

Eğitim öğretim hayatı Hatay’da başlar. Eğitimdeki dil, çoğunlukla Fransızcadır. Cemil Meriç, eğitim sisteminin etkisiyle okuma yelpazesini genişletir. Ne yazık ki evde ve mahallede olduğu gibi okulda da arkadaşlık ilişkisi gelişemez. Fransız edebiyatı onun için hakkında konuşacağı, tartışacağı yenilikleri sunar fakat bunu yapabileceği arkadaşları yoktur. O da okuma aşkının yanına yazmayı da katar. İlk yazısını bu yıllarda kaleme alır. “Geç Kalmış Bir Musahabe” başlıklı makalesi yerel Yenigün gazetesinde yayımlanır.

Lise son sınıftayken, milliyetçi tutumu, yayımlanan bir yazısı ve bu yazıda bazı hocalarını eleştirmesi yüzünden Fransız karşıtlığı gerekçesiyle lise diplomasını alamadan okulu terk etmek zorunda kalır.

Lise öğrenimini tamamlamak üzere İstanbul’daki Pertevniyal Lisesi’ne gider. Hocaları, felsefede İhsan Kongar, tarihte Reşad Ekrem Koçu, edebiyatta Keyise İdalı, Fransızcada Nurullah Ataç’tır. Öğrenci yurtlarında kalır. Bu sırada Nâzım Hikmet ve Kerim Sadi başta olmak üzere dönemin aydınlarıyla tanışır.

Cemil Meriç Farklı İşler

FARKLI İŞLERDE ÇALIŞMAK ZORUNDA KALIR

Yıllarca aç kaldım. Koca bir şehirde yapayalnız… Ama beni isyana sürükleyen açlıktan çok tek oluşumdu. Aç ve tek olmak. Gurbet ve açlık. Bu şehrin kaldırımlarında bir başka aç Cemil Meriç hiçbir zaman dolaşmamıştır diye düşünürdüm… Ben, düşünen, okuyan ve temsil ettiği, temsil ettiğini sandığı beşerî değerleri lekelememek için aç kalmağa, açlıktan kıvranmağa razı olan adam…2

Geçim sıkıntısı nedeniyle İstanbul’dan ayrılıp İskenderun’a dönen Meriç, Haymaseki köyünde ilkokul öğretmenliği yapar. Ardından da İskenderun’da Tercüme Bürosu’na reis muavini olur. Ancak gelen bir telefonla aniden görevine son verilir. Kısa bir dönem Fransız idaresinin tensibi ile Akyazı Nahiye Müdürü olur. 1938’de Hatay bağımsızlığını kazandığında yine bir telefonla işinden edilir. İlerleyen zamanlarda da Batı Ayrancı köyünde ilkokul öğretmenliği, Türk Hava Kurumu’nda sekreterlik, belediyede kâtiplik gibi geçici işlerde çalışır.

GÖRME YETİSİ AZALSA DA OKUMA AŞKI HİÇ BİTMEZ

GÖRME YETİSİ AZALSA DA OKUMA AŞKI HİÇ BİTMEZ

1940’ta İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu’na burslu olarak kabul edilir. 2 yıl bu kurumda öğrenim görür ama hocaları Meriç’in merakını ve öğrenme isteğini karşılamaz. Hatta hocası Şair Sabri Esat Siyavuşgil, onu yanına çağırıp verilen derslere ihtiyacı olmadığını, zaman kaybetmemesi için artık okula gelmesine gerek kalmadığını söyler.

Okula gitmesine gerek kalmadığı için gece gündüz okur Cemil Meriç. Öyle ki parasızlıktan ve var olan parayı sadece kitap almak için kullandığından uzatma kablosu alamaz. Görme yetisi azaldığı için de ancak masanın üstüne koyduğu sandalyede oturarak okumasını yapar.3

DÜŞÜNCE DÜNYASINA BALZAC’LA GİRER

Edebiyatta ilk aşkı Balzac’tır. Bu nedenle İstanbul’daki ilk yazısını Balzac üzerinden yazar, bu yazı İnsan dergisinde yayımlanır. Bu makaleyi yazmaktaki amacı, Balzac’ın yaşamını araştırarak onun düşüncelerini öğrenmek ve bunu yazısıyla okurlara yaymaktır.

Cemil Meriç ve FEVZİYE HANIM

YALNIZLIĞI FEVZİYE HANIM’LA SON BULUR

Takip eden yıllarda İkinci Dünya Savaşı patlak verir. Bu sebeple devlet tarafından Avrupa’ya Yabancı Diller Bölümü öğrencilerinin gönderilmesi yasaklanır. Meriç’in karşısına da zorunlu hizmet çıkar, kurada Elazığ’ı çeker.

Birkaç evlilik teklifinin reddiyle karşılaşan Meriç, yalnızlıktan usanmıştır, hayatında bir kadın olsun ister. Yazar Kerim Sadi ile bu duygularını bir ara paylaşmıştır. Kerim Sadi, yaş farkını sorun etmeyeceğini belirten Meriç’i, Fevziye Menteşoğlu ile tanıştırır. Coğrafya öğretmeni olan Fevziye Hanım, Meriç’in evlilik teklifini kabul eder ve nikâhın ardından yeni görev yerlerine, Elazığ’a doğru hareket ederler. 

Meriç için yalnızlık bitmiştir artık. Fevziye Hanım, yaşamının sonuna kadar kocasının her şeyi olmak için çabalayacak, iki çocuk doğuracak ve kocasının her zaman yanında olacaktır.

Cemil Meriç, iki yılın ardından Fevziye Hanım’ın Elazığ’a tayini çıkmayınca görevinden istifa eder ve tekrar İstanbul’a taşınırlar.

Meriç, Elazığ Askeri Hastanesi’nden “İleri derece miyoptur” raporu aldığı için, askerlik görevinden muaf tutulur.

1945’te oğlu Mahmut Ali, ertesi yıl ise kızı Ümit dünyaya gelir. İşsizdir. Daha çok çalışmak ve üretmek zorundadır. Tam da o sıra beklenmedik bir kapı açılır. 1946’da İstanbul Üniversitesi’nde Fransızca okutmanı olarak göreve başlayan Meriç, 1974’te emekli oluncaya kadar bu görevini sürdürür.

KARANLIKTAN SONRA ÇAĞIRAN IŞIK

Görme yetisini tamamen 1954 yılında kaybeder; bu bir yıkımdır Cemil Meriç için. Türlü araştırmalar yapılıp yurt dışına dahi gidilse de derdine derman bulamaz; Meriç, otuz sekizinde karanlıkta kalır.

Bu derin bunalımın ardından kendini öncesinde olduğundan fazla yazmaya verir; bugüne ulaşan çoğu kitabının ilk oluştuğu yıllar işte o zamandan çıkmadır. Öğrencileri, çocukları, eşi ve birçok çeviri esere beraber imza atacağı İngilizce Öğretmeni Lamia Çataloğlu bu dönemde onun görmeyen gözleri olur. 

Dönemin önemli edebiyatçılarından Sait Faik, Behçet Necatigil, Naim Tirali, Salâh Birsel, İskender Fikret Akdora, Oktay Akbal, Kenan Harun ve Fahir Onger gibi isimlerle toplantılar yapılır, dergi yayınlarına ağırlık verilir. 

Fransızca ve İngilizce çeviriler yapar. 1963’ten vefatına değin her gün olmasa da günlük tutmaya başlar. (Bu günlükler “Jurnal” adıyla yazarın vefatından sonra yayımlanacaktır.) İlk telifli kitabı “Hint Edebiyatı” 1964’te; sosyolojinin kurucusu Saint Simon hakkındaki kitabı 1967 yılında yayımlananlar listesinde yerini alır. Hisar dergisinde “Fildişi Kuleden” başlığı ile denemeler yazar. 

1974 yılında emekli olduğunda tüm yazılarını kitaplaştırma düşüncesiyle çalışmaya başlar. 

“Bu sayfalarda hayatımın bütünü, yani bütün sevgilerim, bütün kinlerim, bütün tecrübelerim var. Bana öyle geliyor ki, hayat denen mülakata bu kitabı yazmak için geldim; etimin eti, kemiğimin kemiği…” dediği “Bu Ülke” kitabı 1974’te yayımlanır. Aynı yıl, “Umran’dan Uygarlığa” (İkinci basımından sonra ismi “Bir Dünyanın Eşiğinde” olarak değiştirilip yayımlanır), 1980’de “Kırk Ambar”, 1981 yılında ise “Bir Facianın Hikâyesi” kitapları kitapçılardaki yerini alır. 

1983’te eşi Fevziye Hanım’ı kaybetmenin üzüntüsüyle aynı yıl ağustos ayında beyin kanaması geçirir ve sol tarafına felç iner. Bu zor süreçte Lamia Hanım, Cemil Meriç’in hep yanında kalır ve son nefesine kadar onu yalnız bırakmaz. Yaşamının son deminde “Işık Doğudan Gelir” (1984) ve “Kültürden İrfana” (1985) kitapları yayımlanır. 13 Haziran 1987’de ise bu dünyaya veda eder. 

 

CEMİL MERİÇ’İ ANLAYABİLMEK…

1974’te “Türkiye Millî Kültür Vakfı”, 1981’de Ankara Yazarlar Birliği Derneği’nin “Yılın Yazarı” ve Türkiye Yazarlar Birliği’nin “Yılın Fikir Eserleri” ödülünü alan Cemil Meriç, 2015 yılında da “Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü”ne değer görülür.

Ardında birçok önemli kitap ve makale bırakan Cemil Meriç’in adı; İstanbul, Ankara, İzmir, Kocaeli, Hatay, Ağrı, Elazığ, Batman, Samsun, Antalya ve daha birçok şehrimizde okullara, mahallelere, sokaklara, kütüphanelere, cami (Ümraniye’de Cemil Meriç Merkez Camii) ve kültür merkezlerine (Ümraniye Belediyesi Cemil Meriç Gençlik, Kültür ve Eğitim Merkezi, Bahçelievler Cemil Meriç Kültür Merkezi, Gemlik Cemil Meriç Kültür Merkezi) verilir. Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde bulunan doğduğu ev ise müzeye dönüştürülür.

Kızı Ümit Meriç tarafından kaleme alınan ve 1998 yılında yayımlanan “Babam Cemil Meriç” kitabı, düşünen ve yazan Cemil Meriç’ten çok, yaşayan Cemil Meriç’i karşımıza çıkarır. Ümit Meriç, bazen samimi bir dost bazen asabi bir hoca bazen müşfik bir baba bazen münzevi bir aydın olarak betimlediği babasını anlatırken okura Cemil Meriç hakkında birçok bilgi verir. Arapçaya çevrilen bu önemli kitabın İngilizce çevirisi ise baskı aşamasındadır.

Cemil Meriç’i anlayabilmek ve anlatmak için, okuduğu ve yayımladığı kitap ve makalelerin izlerini sürmek ve okumayı sevmek gerekir. Bu da bir bakıma Cemil Meriç gibi ömrünü okuma aşkına vermek anlamına gelir.

(1) Mağaradakiler, Cemil Meriç, İletişim Yayınları
(2) Bu Ülke, Cemil Meriç
(3) Salâh Birsel, Cemil Meriç Anıları