Şehre Dair
TARİHİ VE EŞSİZ MİMARİSİYLE EDİRNE
Tunca, Arda, Meriç ve Ergene nehirlerinin beslediği düzlük bir alana kurulmuş olan Edirne, Osmanlı mimarisini doruk noktasına taşıyan görkemli camileri, hamamları, kervansarayları, çarşıları, köprüleri ve doğal güzellikleriyle ziyaretçilerine emsalsiz bir deneyim sunuyor.
Edirne geçmişi bugüne taşıyan, tarih kokan, mistik bir şehir… Mimari açıdan eşsiz birçok şaheseri barındıran, antik çağdan Osmanlı’ya pek çok medeniyetten izler taşıyan, sekiz bin yıllık bir tarihe sahip.
Camileri, hamamları, çarşıları, köprüleri ve doğal güzellikleriyle ziyaretçilerine tarihi ve kültürel bir deneyim sunan bu şehir, Trakya’nın güler yüzlü, sıcak insanlarının yuvası aynı zamanda.
Tunca, Arda, Meriç ve Ergene nehirlerinin beslediği düzlük bir alana kurulmuş, verimli ovaları sayesinde çeltik, buğday ve ayçiçek tarlalarının boydan boya uzandığı bir memleket.
Bulgaristan ve Yunanistan’a komşuluğuyla da Avrupa’ya açılan kapımız…
TARİH VE DOĞA İÇ İÇE
Edirne tarihin ve doğanın güzelliklerini deneyimlenebileceğiniz pek çok fırsat sunuyor. Bu kadim kentte dilerseniz tarihin izlerini keşfe çıkabilir, Osmanlı döneminin en güzel sivil mimari örneklerini, birbirinden güzel ahşap konakları barındıran Kaleiçi ve Sarayiçi’nin dar sokaklarında kaybolabilirsiniz. Dilerseniz de büyüleyici doğal manzarasını görmek için Meriç Nehri’ni, alışveriş için tarihi Ali Paşa Çarşısı’nı, şehrin atmosferini hissetmek için Saraçlar Caddesi’ni ziyaret edebilirsiniz.
OSMANLI’NIN BAŞKENTİ
Edirne’nin kurucuları Trak kabileleriymiş, onlardan sonra birçok medeniyete ev sahipliği yapmış. 1361’den sonra Osmanlı egemenliği ile kaderi değişmiş şehrin. İstanbul’un fethine kadar neredeyse bir asır Osmanlı’ya başkentlik etmiş ve o dönem Avrupa’nın en önemli şehirlerinden biriymiş. Bugün dört bir yana yayılmış olan tarihi değerler, yapılar; şehrin siyasi, kültürel, ekonomik açıdan geçmişte ne kadar önemli olduğunun da göstergesi aslında.
MİMAR SİNAN’IN USTALIK ESERİ
Edirne denince akla ilk gelen yer kuşkusuz Mimar Sinan’ın “ustalık eserim” dediği Selimiye Camii. Bu nedenle bizim de ziyaretimizin ilk durağı Mimar Sinan’ın bu görkemli eseri. 2011’de UNESCO tarafından “Dünya Mirası” olarak kabul edilen camii II. Selim döneminde 550 milyon akçe harcanarak 400 kalfa ve 14 bin işçiyle yaklaşık yedi yıllık bir mesai neticesinde yapılmış, 14 Mart 1575’te de ibadete açılmış.
HUZUR VEREN BİR ATMOSFER
Tunca Nehri kıyısında yer alan Sultan II. Bayezid Külliyesi, içeri girer girmez atmosferi ile ziyaretçilerini etkisi altına alıyor ve bugün de geçmişte olduğu gibi huzur, sessizlik, dinginlik vadediyor. 1484-1488 yıllarında inşa edilen külliye; cami, imaret, mutfak, erzak ambarı, medrese, darüşşifa ve hamamdan oluşuyor.
Darüşşifa ve Tıp Medresesi, Sağlık Müzesi olarak ziyarete açık. Külliyenin odaları müze hâline getirilmiş. Bir bölümünde hastaların tedavi yöntemleri, o dönemde kullanılan tıbbi eşyalar ve bitkiler; diğer bölümde ise tıp öğrencilerinin odaları, derslikleri, ders işleyiş biçimleri sergileniyor. Özel bir akustiğe sahip Darüşşifa’da psikolojik rahatsızlığı olan kişiler müzik ile tedavi edilir, su sesi ve güzel kokulardan da yararlanılırmış.
2004 yılında Avrupa Konseyi Avrupa Müze Ödülü’nün sahibi olan müze, Edirne’de Selimiye’den sonra en çok ziyaret edilen ikinci mekân.
NOSTALJİK GÖRÜNTÜSÜYLE KARAAĞAÇ
Karaağaç bölgesi, Edirne gezisinin olmazsa olmaz adreslerinden. Meriç Nehri’ne iki kilometre, Yunanistan sınırına dört kilometre uzaklıkta bulunan tarihi Karaağaç Mahallesi, Lozan Anıtı ve Müzesi, tarihi gar turistlerin yoğun ilgi gösterdiği bir bölge. Asırlık çınar ağaçlarının altındaki çay bahçeleri, tarihi konakları, Arnavut kaldırımlı sokakları, dinginliğiyle hem göze hem ruha hitap ediyor.
Lozan Antlaşması’nda Yunanistan’ın savaş tazminatı olarak verdiği Karaağaç Bölgesi’nde bulunan gar binası 1930-1972 yılları arasında hizmet vermiş. Günümüzde Trakya Üniversitesi’nin Güzel Sanatlar Fakültesi olarak kullandığı bu binayı ziyaret edebilir, güzel bahçesindeki Lozan Anıtı’nı da görebilirsiniz. 1998’de ziyarete açılan anıt, Lozan Antlaşması’nı ve dünya barışını simgeliyor.
EDİRNE SARAYI KORUMA ALTINDA
Topkapı Sarayı’ndan sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun en büyük sarayı olan Edirne Sarayı, şehirdeki önemli tarihi yapılardan bir başkası. Yapımına II. Murat döneminde başlanan ve Fatih Sultan Mehmet zamanında Mimar Şehabettin’e tamamlattırılan Edirne Sarayı, 19. yüzyıla kadar Osmanlı padişahları tarafından kullanılmış. Çok geniş bir ormanlık alanı kaplayan saray ve çevresi bugünlerde ziyarete kapalı ve koruma altında.
1. MEHMET’İN AV KÖŞKÜ
Sarayiçi bölgesindeki Tavuk Ormanı’nın içinde yer alan, IV. Mehmet tarafından 1671 yılında yaptırılan ve hâlen bir bölümü ayakta olan Av Köşkü, geçirdiği restorasyon sonrası turizm amaçlı kullanılıyor. Buranın güzelliği ve öne çıkan özelliği ise çok zengin ağaç ve bitki çeşitliliği ile birlikte çok sayıda kuş türüne ev sahipliği yapması. Doğayla iç içe olmak isteyenler için güzel bir mola ve dinlenme alanı…
OSMANLI SİVİL MİMARİSİNİN ÖNEMLİ ÖRNEKLERİNDEN
Zamanında halkın su ihtiyacını karşılamak için yapılan su yapıları da şehrin önemli mimari yapıları arasında bulunuyor; Hıdırağa Köyü’ndeki Hıdır Baba Su Kemeri de o dönemden kalma Osmanlı eserlerinden biri.
FARKLI VE ÇARPICI: ESKİ CAMİ
Osmanlılar’dan günümüze ulaşmış en eski anıtsal yapı olan Eski Cami ise 1414’te inşa edilmiş; birçok özelliğiyle merak uyandırıyor. Örneğin içerisinde Kâbe’den getirildiğine inanılan Kâbe taşı bulunuyor, Hacı Bayram-ı Veli’nin vaaz verdiği kürsü altı asırdır korunuyor. Ayrıca iç kubbesinin açık ve pencereli olması yine bu camiye özgü. Duvarları ile sütunları hat sanatının örnekleriyle bezeli. Hemen bir dipnot ekleyelim; hatırlanacaktır, Ara Güler’in ikonik fotoğraflarından biri de işte tam burada, bu yazıların altında çekilmiştir.
ASIRLARDIR İHTİŞAMINI KORUYOR
Yine II. Murat döneminde 1433-1447 yılları arasında inşa ettirilen Üç Şerefeli Cami’ye, diğer ismiyle Burmalı Camii’ne ilklerin camisi diyebiliriz. İlk kez uygulanan bir planla 24 metre çapındaki büyük merkezi kubbe ikisi paye, dördü duvar paye olmak üzere altı dayanağa oturtulmuş. Yapı bir yenilik olarak enine dikdörtgen şekilde yapılmış. Osmanlı mimarisinde revaklı avlu ilk kez bu camide kullanılmış. Dört minareye sahip caminin her bir minaresi ise farklı zamanlarda inşa edilmiş. Camiye adını veren üç şerefeli anıtsal minare 67,62 metre yüksekliğinde.
19. YÜZYILDA İNŞA EDİLMİŞ OSMANLI DÖNEMİ’NE AİT SON TAŞ KÖPRÜ
Şehrin panoramik görüntüsüyle özdeşleşmiş karelerden biri de kuşkusuz Meriç Köprüsü. Bu köprüde yürümek, gün batımını fotoğraflamak bu şehre dair keyifli anlardan… Köprünün inşasına Sultan Abdülmecid zamanında başlanmış, 1847 yılında bitirilmiş. 263 metre uzunluğundaki köprü, 12 kemere sahip. Yapı, tarihi ve mimari özellikleri yanında ayakları üzerindeki figürlü kabartma taş süslemeleriyle de dikkati çekiyor.
KÜLTÜREL FARKLILIKLARI KORUYABİLMİŞ BİR ŞEHİR
Edirne tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yaptığı için farklı kültürlerin ibadet yerleri açısından da zengin. Türkiye’nin en büyük, Avrupa’nın üçüncü büyük sinagogu Edirne Büyük Sinagogu da onlardan biri. Fransız mimar France Depré tarafından yapılan ve estetik açıdan oldukça çarpıcı olan bu sinagog, ibadete ve ziyarete açık.
Şehrin önemli bir diğer dini yapısı Konstantin-Elena Bulgar Kilisesi. 1880’de Vali Rauf Paşa tarafından Padişah II. Abdülhamid’den izin alınarak inşa edilen bu yapı, gözlere hitap eden taş mimarisi, vitray pencereleri, yoğun desenleri, süslemeleri ve dini motifleriyle oldukça dikkat çekici.
Edirne’de “Bahai Evi” veya “Beyaz Ev” olarak bilinen bina ve bahçesi, Bahailer tarafından kutsal bir yer olarak kabul ediliyor ve dünyanın dört bir yanından turistlerin akınına uğruyor. Bahai dininin kurucusu Bahaullah (Mirza Hüseyin Ali), 1863’te Edirne’ye geldikten sonra bu evde yaşamış. Osmanlı mimarisine göre tasarlanan bu ev tek katlı, yığma bir yapıda.
TÜRKLERİN BALKANLAR’DAKİ 600 YILLIK TARİHİ
Kent merkezine iki buçuk kilometre mesafede Balkan Savaşları’nda savunma hattı olarak kullanılan tabyalar bulunuyor. Burası tarihsel önemiyle birlikte anıtsal eser olarak da kabul edilebilecek bir alan.
Klasikleşmiş Edirne’de ziyaret edilecek yerler listesine henüz girememiş olsa da Hıdırlık Tabyaları bize göre kesinlikle listenin üst sıralarına taşınmalı. Çünkü bölge düzenlenmiş, yapılar restore edilmiş ve Balkan Tarihi Müzesi olarak ziyarete açık. 1800 metrelik çevre uzunluğuna sahip 60 dönümlük bir alanı kaplayan tabyada 22 karargâh odası, 4 dehliz ve 18 topçu odası olmak üzere toplamda 44 oda düzenlenmiş. Türklerin Balkanlar’daki 600 yıllık tarihi burada sergileniyor.
DÜNYANIN EN UZUN TAŞ KÖPRÜSÜ
Ülkemizin en önemli kültür miraslarından biri olan Uzunköprü aynı zamanda dünyanın en uzun taş köprüsü. Sultan II. Murat döneminde, 1427 yılında yapımına başlanan köprü 16 yılda tamamlanmış. Muslihiddin Bey tarafından inşa edilen bu anıtsal su yapısı; kullanılan malzemenin seçimi, ayakların yerleştirilmesi, kemer açıklıklarının belirlenmesi, yükseklik eğimlerinin hesaplanmasındaki mühendislik gibi nitelikleri sayesinde uzunluğuna rağmen yaklaşık altı asırdır hâlâ ayakta.
ROMA DÖNEMİNDEN GÜNÜMÜZE BİR KULE
Makedon Kulesi, diğer bilinen adıyla Saat Kulesi, Roma döneminden günümüze kalan nadide eserlerden. Hadrianopolis’in kurucusu hükümdar Hadrianus tarafından yaptırılan surların köşelerindeki dört surdan ayakta kalabileni Makedon Kulesi. Osmanlı zamanında üzerine saat konularak Saat Kulesi işlevi görmüş.
GÖRKEMLİ SURLARIYLA ENEZ KALESİ
Doğa açısından Edirne’nin en güzel yerlerinden Meriç Nehri’nin Ege Denizi ile buluştuğu Enez’de bulunan Enez Kalesi görülmeyi ve kesinlikle ilgiyi hak eden yapılardan. Tarihi antik çağlara uzanan kale, Balkanlar’dan gelen barbar akınlarının engellenmesi için yapılmış.
YILLARA MEYDAN OKUYAN SPOR GELENEĞİ
Edirne’yle özdeşleşen, yaşayan en eski spor geleneği ise kuşkusuz Kırkpınar Yağlı Güreşleri. Tarihi, Rumeli’nin fethine, Orhan Gazi zamanına dayanan güreş müsabakaları o günden bu yana bir dizi tören ve ritüellerle gerçekleştiriliyor.
Edirne Sarayı’nın hemen yanında bulunan Sarayiçi’nde her yıl haziran sonu, temmuz başı gibi düzenlenen ve büyük ilgi gören Kırkpınar Yağlı Güreş Festivali 2010 yılında UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Miras Temsili Listesi’ne dahil edildi.
HER DÖNEM ALIŞVERİŞİN MERKEZİ
Saraçlar Caddesi’nde bulunan tarihi Ali Paşa Çarşısı, halk arasındaki adıyla Kapalı Çarşı, Kanuni Sultan Süleyman’ın sadrazamlarından Hersekli Semiz Ali Paşa tarafından 1569 yılında Mimar Sinan’a yaptırılmış. Aynı zamanda Edirne’de esnaf yetiştiren bir okul niteliğinde olan çarşı 130 dükkân ve altı kapıya sahip. Yöreye has ürünlerden almak istiyorsanız Ali Paşa Çarşısı’nı tercih edebilirsiniz.
KENT MÜZESİ’NE UĞRAMAYI İHMAL ETMEYİN
Şehir müze açısından oldukça zengin ve müzeler günümüzün teknolojisiyle donatılmış. Arkeoloji ve Etnografya Müzesi, Türk İslam Eserleri Müzesi yanında modern müzecilik anlayışıyla hizmet veren Edirne Kent Müzesi de mutlaka ziyaret edilmeli. Ahşap bir binada güler yüzlü personeliyle hizmet veren bu müzede şehrin ünlü simge yapılarının maketlerini, yüzlerce yıllık yöresel el sanatı ürünlerini inceleyebilir; mutfağı, sanatı, dili ve edebiyatıyla ilgili önemli bilgiler edinebilirsiniz.
BU LEZZETLERİ TATMADAN DÖNMEYİN!
Edirne yemekleri denince akla şüphesiz ilk sırada tava ciğeri gelir. Yöreye özgü, tescillenmiş bir diğer lezzet ise ciğer sarma. Hemen söyleyelim; kuzu ciğerinin zarından ayıklanıp kıymaya yakın doğranarak iç pilavla harmanlanan ve kuzu gömleğine sarılıp fırında pişirilen ciğer sarma her yerde kolayca bulabileceğiniz türden bir yemek değil.
Şehrin kendine has pek çok tatlısı da var. Kavala kurabiyesi, sultan lokumu, deva-i misk ve kallavi en bilinenleri. Edirne’ye gelmişken bu eşsiz lezzetleri denemeden dönmeyin deriz.