Sanat
DÖNEMİNİN BELGELERİ MİNYATÜRLER
Kendine has tekniğiyle yüzlerce yıldır varlığını sürdüren minyatürlerin en büyük özelliği gerçeği yansıtmasıdır. Bu nedenle de tarihî belge özelliği taşırlar. Diğer bir deyişle döneminin aynası olan önemli fotoğraflardır. Öyle ki sanatçısı tükenmeyen bir sabırla ince ayrıntılarda koşturur fırçasını; figürün üstündeki en ufak detayı, kumaşın dokusunu, gözlerdeki ışıltıyı, kuşun kanadındaki tüyleri özenle işler, evleri tuğla tuğla örer, saçları sakalları tek tek tarar.
Minyatür; sanatçının hayallerini, rüyalarını kendi özüne dönüp en ince ayrıntısına kadar nakşettiği kadim bir sanattır. Sabrın, aşkın yolculuğudur; bestekârın besteleri, yazarın öyküsüdür; sanatçının birikimlerinin özünü kâğıda yansıtmasıdır; beyin, kalp ve el maharetinin ortaklaşa çalışıp kâğıt üzerinde bütünleşmesidir.
Kendine has özellikleri olan eski bir Türk resim tarzıdır minyatür. Osmanlı döneminde “tasvir” veya “nakış” olarak bilinen minyatürü yapan sanatkârlar “nakkaş”, “müsavvir” ya da “şebihnüvis” olarak anılmıştır. Türk minyatürlerinin en eski örnekleri Uygur Türklerine aittir. 8. ve 9. yüzyılda Maniheist duvar resimlerinde görülen bu eserler Türk minyatür sanatının kaynağını oluştururlar.
İlk zamanlar sözü ve öyküyü resimle desteklemeyi amaçlayan minyatür, okuma yazma bilmeyen topluluklara dinî ve ahlaki kuralları anlatmayı hedeflemiş, bu sayede kalıcılığı sağlanmıştır. O dönemlerde kültür elçisi görevinde olan, bilgileri iç içe olduğu topluma aktarmayı amaçlayan gezici derviş, bahşî veya kâtipler, geniş bir coğrafyaya yayılmış olan Türklere kültürel mirası taşımış, gittikleri her yere aktarmakla kalmamış, kalıcı izler de bırakmışlardır. Selçuklu Türkleri döneminde bu hareket devam etmiş ve geliştirilerek ilk İslam minyatürleri oluşturulmuştur. Osmanlı minyatürünün Doğu’dakilerden en önemli farkı konu seçimidir ve portreler dikkate değerdir.
İSLAM RESİM SANATININ TEMSİLCİSİ
Minyatürlerin en büyük özelliği gerçeği yansıtmasıdır. Bu sebeptendir ki tarihî belge özelliği taşırlar. Tarihe tanıklık eden ve döneminin aynası olan önemli fotoğraflardır. Görsel sanat zenginliği açısından İslam kitap sanatında ayrıcalıklı bir yere sahip olan minyatür aynı zamanda İslam resim sanatının temsilcisi ünvanını da alır. Zamanının tarihî, edebî ve ilmî konuları nakşedilmiştir kâğıda. İlk zamanlar Hint kâğıdı, parşömen, aharlı kâğıt üzerine el yapımı farklı hayvan tüylerinden elde edilen fırçalarla kök boyalar kullanılarak icra edilmiştir. Günümüzde ise bu malzemeler çeşitlenerek artmıştır.
Bu işin erbaplarından Makrakçı Nasuh, Nakkaş Osman, Nigarî, Levni gibi isimler Türk minyatür sanatının şaheserlerini ortaya çıkarmışlardır. Tarihî ve kültürel mirasımızı yansıtan Türk süsleme sanatlarından minyatür, bir dünya mirası olarak UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi’ne 2020 yılında alınmıştır.
MİNYATÜR NASIL YAPILIR?
Minyatür sanatçısının yolculuğu düşünmekle başlar. Gözlerini kapar, eserin son hâlini tasarlar ve zihnindeki yolculuk eser bitiminde sona erer.
Sanatçı önce araştırır, her ne üzerine çalışacaksa tüm özelliklerini en ufak ayrıntısına kadar kaydeder, sonra da kâğıda aktarmaya başlar. Aslında sanatçının en sancılı sürecidir bu. Öyle ki onun en derin uykusunu bölerek yattığı yerden kaldırıp çizim yaptırır. Çizmeye başladı mı duramaz; figürün üstündeki en ufak detayı, kumaşın dokusunu, gözlerdeki ışıltıyı, kuşun kanadındaki tüm tüyleri işler, evleri tuğla tuğla örer, saçları sakalları tek tek tarar, yanakları, gözleri tek tek noktalar, kısacası dantel gibi ince ince işler ve boyar.
Eserin canlanıp vücut bulması, yavaş yavaş yaşamaya başlaması ve bu süreçte öğrendiği sabırdır minyatür sanatçısını yaşatan. Acı çeker, sevinçle dolar, heyecanlanır, keyif alır. En önemlisi de sabreder.
SANATÇI, İNCE AYRINTILARDA KOŞTURUR FIRÇASINI
Sanatçı, doğadaki gerçeğine bağlı olmaksızın, derinlik, perspektif, ışık ve gölgeyi kullanmadan, hülyasındaki renklerle boyar ağaçları, çiçekleri, figürleri. Eflatun kayalar, pembe bulutlar, sarı dağlar, mor atlar diyarında özgürce yol alır. İnce ayrıntılarda koşturur fırçasını. Canlı, parlak renklerini kâğıdının üzerine yayar. Altın ve gümüşü sakınmaksızın ahenkle serper eserine, mühreyle perdahladığı altın kendini yansıtmaya başlar.
“Aşk”la çalışır ve eser onun doğmuş bebeği olur, sevgilisi olur.
Minyatür, sanatçının özüne dönüp aşkla nakşetmesidir, duygularını ifade etmesidir. Eser, siz olursunuz. Siz, eser içindeki evlerde yaşar, bulutlarda dünyayı seyreder, çiçekleri koklarsınız.
MİNYATÜR SANATINI ÖĞRENMEK
Geçmişte usta-çırak ilişkisiyle öğrenilen minyatür sanatı bugün hoca-öğrenci birlikteliğiyle devam ediyor. Günümüzde gençlerimiz, üniversitelerin klasik sanatlar bölümlerinde eğitim alarak çıkıyorlar bu yolculuğa. Ancak akademik eğitimin yanında bu işin mutfağında uygulamalar kısmında, atölyelerde eğitim alınmasının şart olduğuna inanıyorum. Çünkü ustasının elini, çizimi yapışını, fırçayı tutuşunu, renk hazırlamasını, kâğıda aktarmasını, renklerin uygulama aşamalarını görmesi ve izlemesi gerekir öğrencinin.
Siz yeter ki öğrenmek isteyin, içinizde aşk varsa izleyeceğiniz yol size muhteşem kapılar açacak ve minyatürün sihirli dünyasına geçiş yapacaksınız.
Taş sulu boyaların, guaj ve akrilik boyaların sizi renklendirmesine, altının sizi parlatmasına, kalbinizin sizi yönlendirmesine izin verin.
Hayata farklı açılardan baktığınızı, sabrederek dinginleştiğinizi, etrafınızdaki olumsuzluklardan çok güzellikleri fark etmeye başladığınızı göreceksiniz.
Yol uzun, içe dönüş yolculuğu meşakkatli ama sonuç sihirli!