Karadeniz’in Yeşil Gerdanında Bir İnci: Rize

KARADENİZ’İN YEŞİL GERDANINDA BİR İNCİ: RİZE
KARADENİZ’İN YEŞİL GERDANINDA BİR İNCİ: RİZE

Şehre Dair

KARADENİZ’İN YEŞİL GERDANINDA
BİR İNCİ: RİZE

Coşkun akan derelerine kavuşmak için virajlı, dar ormanlık yollarından geçtiğimiz; tarihi kemer köprüleriyle, dik yamaçlı vadileriyle, dağların heybetiyle zamanda yolculuk ettiğimiz; güneşiyle gözlerimiz kamaşırken bir anda yağmuruyla ıslandığımız; yeşille mavinin birçok tonunu taşıyan manzarasına hayran kaldığımız; karlı dağların bulutlara karışan beyazlığı içinde yaylaların sakinliğinin tadını çıkardığımız; esprili insanlarıyla bir fıkranın içindeymiş gibi gerçek yaşantıları gülümseyerek dinlediğimiz; lezzetli çay ve yemekleriyle damak zevkimizi arttıran o ünlü şehirdeyiz.

ŞİRİN İNCİ

1924 yılında çay yetiştiriciliği yapılması için yasa çıkarılan; mavi ve yeşilin birbiriyle sarmaş dolaş olduğu; sonbaharın gelişini müjdeleyen vargit çiçeklerinin mor ve beyaz renkleriyle yaylaları süslediği; horonlarıyla, fıkralarıyla, şiveleriyle kültüründen söz ettiren; aniden inen sisiyle, yağan yağmuruyla, açan güneşiyle bir günde farklı iklimler yaşanabilen; çayıyla, mısırıyla, kendine has yemekleriyle dolu Karadeniz’de, Rize’deyiz.

Neredeyse ayağımızı bastığımız, gözümüzün gördüğü her yerden su akarken Orhan Veli’nin “Çayın rengi ne kadar güzel/Sabah sabah/Açık havada/Hava ne kadar güzel/Çay ne kadar güzel!” şiirini mırıldanarak dumanlı dağların yaylalarla bütünleşen görüntüsüne demini alan çayımızı yudumlarken hayranlıkla bakıyoruz.

KENTİN MERKEZİNDEKİ TARİH: RİZE KALESİ

Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından restorasyonu yapılan Rize Kalesi, şehri seyretmek için harika bir konumda yer alıyor. Kaleden kuş bakışı görünen Rize’nin seyir keyfini doyasıya yaşamak için kalenin içindeki kafede bir mola verebilir, çocuklarla gelmişseniz oyun parkında eğlenmelerini sağlayabilirsiniz.

Rize Kalesi iç kale, aşağı kale, dış kale kalıntıları ve surlar olmak üzere dört farklı bölümden oluşuyor. İç kalenin I. Justinianus (527-565) döneminde, aşağı kalenin ise 13. yüzyılda inşa edildiği düşünülüyor. Dış kale kalıntıları ile surların yapımında yontu taşı ve horasan harcı kullanılmış.

KARADENİZ’İN EN YÜKSEKTE YER ALAN İBADETHANESİ: KIBLEDAĞI CAMİİ

Güneysu ilçesinin yol boyu uzanan çay bahçelerinden, bacasından dumanı tüten evlerden sonra bir sinema filminin içindeymişiz gibi aniden değişen iklimiyle sisler arasında giriyoruz cami yoluna. Dağ sporları için de uygun bir yürüyüş parkuruna sahip olan Kıbledağı Camii, 1330 rakımlı tepede yer almasıyla Karadeniz Bölgesi’nin en yüksekte konumlanan camisi ünvanına da sahip. 1800’lü yıllarda Meşula Mehmet Efendi ve Kuş Ahmed Efendi tarafından ahşap bir mescit olarak inşa edilen cami tamamen yanınca bölge ahalisi zemini büyük düz taşlarla kaplayıp açık hava namazgâhı hâline getirerek 1962 yılına kadar ibadethane olarak kullanmış. 2010 yılında İstanbul Üsküdar’daki Kuşkonmaz Camii örnek alınarak projelendirilen Kıbledağı Camii, 2015 yılında yeniden ibadete açılmış.

BİR YANDA YEŞİL YAYLALAR, DİĞER YANDA KARLI DAĞLAR: KAÇKAR MİLLÎ PARKI

1994 yılında millî park ilan edilen Kaçkar Millî Parkı, çok geniş bir alanı kaplıyor. Yaylalardan geçtiğiniz yol güzergâhında önünüzdeki yol yemyeşilken başınızı yukarı kaldırdığınızda kar düşen dağları görmeniz hiç de şaşırtıcı değil, çünkü Doğu Karadeniz Dağları’nın üç büyük dağ kütlesi Üçdoruk (Verçenik), Göller (Hunut) ve Kaçkar Dağları’ndan oluşuyor. İçinde dokuz köyün yer aldığı parkın çıkışında bir mola vermek isterseniz balkonunda oturan birine “Çayınız var mı?” diye seslenmeniz yeter. Karadeniz şivesinin kulağa hoş gelen seslenişiyle sanki dün oradaymışsınız gibi demli bir sohbete başlarsınız.

33 yayla yerleşiminin olduğu Kaçkar Millî Parkı’nda arabayla çıkabildiğiniz yer bir süre sonra bitiyor ve asıl yol bundan sonra başlıyor. Karlı dağların ve krater göllerinin olduğu zirveye gitmek o kadar kolay değil. Yaklaşık iki saat süren yürüyüş sonrası zirveye ulaşırken yükselen oksijen sayesinde gördüğünüz manzara başınızı döndürebilir.

Kaçkar Tepesi, 3992 metre zirvesi, ülkemizin en yağışlı kesiminde olması, parkı çevreleyen dere ve akarsuları ile benzersiz bir deneyim yaşatıyor. Sekiz yürüyüş parkuruyla kampçılık, dağcılık, trekking, piknik faaliyetleri için elverişli bir yer olan Kaçkar, doğa ve sporseverlerde ilgi uyandırıyor.

EN ÇOK POZ VEREN ŞELALE: GELİNTÜLÜ ŞELALESİ

Çamlıhemşin Ayder Yaylası’ndaki Gelintülü Şelalesi, kaynağını yükseklerde erimiş olan kar kümelerinden alıyor. Yaklaşık 1500 metrekarelik dik akışta yemyeşil ladin ağaçları arasından süzülüp gelen bu şelale ismini gelin duvağına benzeyen görüntüsünden alıyor. Bu görüntünün tamamı en iyi Ayder’in üst kısmında yer alan Huser Yaylası’ndan görülebiliyor. Türkiye’deki en uzun şelalelerden biri olan Gelintülü, 23 metre yüksekten dökülüp Fırtına Deresi’ne kavuşuyor ve birçok insan bu kavuşma anını şelalenin aktığı yerde fotoğraflayarak ölümsüzleştiriyor.

RAFTING SEVENLERİN VAZGEÇİLMEZ ADRESİ: FIRTINA DERESİ

Ardeşen ve Çamlıhemşin ilçelerinin sınırları içerisinde yer alan Fırtına Deresi, Doğu Karadeniz’deki en büyük akarsu havzalarından biri olma özelliği taşıyor. Rize’ye giderken etrafının yeşilliği ve suyun coşkusu ile görmeniz gereken dere, rafting için dünyanın en gözde derelerinden bir tanesi. Özel araçla ya da tur ile gidilebilen derenin suyu o kadar ihtişamlı akıyor ki Fırtına Deresi’ni takip ederek vadiye doğru ilerlediğinizde kestane, kızılağaç, doğu ladini gibi Doğu Karadeniz’e özgü birçok bitki örtüsünün en zengin hâlini görebiliyorsunuz. Doğayla baş başa kalmak isteyenlerin uğrak yeri olan derenin çevresinde bulunan kafelerde durup bir çay içebilir, vaktiniz varsa rafting yapabilir veya zipline ile derenin diğer kıyısına geçerek eğlenebilirsiniz.

17. YÜZYILIN SONLARINDAN GÜNÜMÜZE: ŞENYUVA KÖPRÜSÜ

Çamlıhemşin’in Şenyuva köyünde, Fırtına Deresi üzerinde yer alan, kâgir olarak inşa edilen köprü; iki mesnetli, tek gözlü ve yuvarlak kemerli yapısıyla yörenin en eski köprülerinden biri. Köprüde malzeme olarak moloz taş ve kesme taş kullanılmış. 1696 yılında inşa ettirilen köprü, Karadeniz dizi ve filmlerinde sıklıkla kullanılıyor. 40 metre uzunluğunda, 20 metre yükseklikte olan köprü, gelin ve damatların yanı sıra yolu Çamlıhemşin’den geçen herkesin mola verdiği bir yere dönüşmüş. Şenyuva köylülerine göre köprünün kitabesi 1946 yılında yaşanan selde kaybolmuş ama köprü güzelliğinden ödün vermeden ziyaretçilerine anı katmaya devam ediyor.

TÜRKİYE’NİN EN GÖRKEMLİ KALELERİNDEN BİRİ: ZİL KALE

Türkiye’nin birçok yerinde tarihi mekânları, kaleleri, köprüleri gezip de “İnsanlar bu tepelere çıkıp nasıl da böyle yapılar inşa etmiş?” diye düşünmemek elde değil. İşte yine böylesi bir düşünceyle çıkıyoruz Zil Kale’ye. Girişin ücretli olduğu kale, Palovit Şelalesi’ne giderken yol üstünde. Rize manzarasını seyretmek ve fotoğraf çekmek için çok güzel bir yer olan kaleye insanlar epey rağbet gösteriyor.

Osmanlı dönemindeki adıyla “Zir Kale”nin 5. ve 6. yüzyılda ahşap bir yapı olarak inşa edildiği tahmin ediliyor. Kale, ticari ve askerî açıdan önemli olan doğu yolunun gözetlenmesi ve ticaret kervanlarının konaklaması amacıyla kullanılmış.

BÜYÜLEYİCİ BİR MANZARA: PALOVİT ŞELALESİ

Yolların dar olması nedeniyle ulaşımın biraz zorlu olduğu Palovit, Rize’nin debisi en yüksek şelalelerinden biri. Kaçkar Dağları Millî Parkı içinde yer alan Palovit Şelalesi’nde yapacağınız yürüyüşler şelalenin akış sesiyle huzurlu anlar yaşatabilir. Palovit Şelalesi yolunda bir kamp ve mesire alanı da bulunuyor.

HUZUR VE DİNGİNLİĞİN ADRESİ: ELEVİT YAYLASI

Yol boyunca sürü hâlinde ilerleyen ya da yeşilliklerde konakladıklarında bir minyatür gibi duran keçilerin arasından yaylaya çıkıyoruz. Boşuna dememişler Elevit’in keçileri meşhur diye, öyle güzeller ki! Hava oldukça güneşli, öyle ki güneş ışınlarının yansımasıyla yayla rengârenk görünüyor ve fotoğraf çekimi yapanlara farklı kadrajlar sunuyor. Elevit Yaylası’nın bir diğer ünü de horonları; ağustos ayında yapılan şenlikleri ile dikkat çeken bu güzel yerin doğası hiç bozulmamış. Kaçkar Dağları’nın eteklerinde Doğu Karadeniz mimarisinin görüldüğü evleriyle deniz seviyesinden 1800 metre yükseklikteki yayla; yeşil doğası, bitki örtüsü ve dumanlı dağlarıyla pek çok ziyaretçinin ilgi gösterdiği yerlerden biri.

HER MEVSİM AYRI GÜZEL: AYDER YAYLASI

Ladin ve kayın ormanları ile kaplı olan yayla, çevredeki köylülerin ve şehri gezmeye gelenlerin dinlenme yeri olarak kullandıkları turistik bir alan. Bungalovdan yayla evi konseptine, aile pansiyonundan otele kadar pek çok konaklama seçeneği sunan yayla, şehrin yerlileri için de hafta sonu etkinlik yapabilecekleri bir yer.

ULU ÖNDER’İN KALDIĞI KONAK: ATATÜRK EVİ MÜZESİ

Atatürk, 1924’te çıktığı yurt gezisi sırasında Rize’ye de uğramış ve Mehmet Mataracı’nın misafiri olarak bu evde kalmış. İl merkezinde Müftü Mahallesi’nde yer alan yapı, Atatürk’ün doğumunun 100. yıldönümünde müzeye dönüştürülmesi için Mataracı ailesi tarafından İl Özel İdaresi’ne bağışlanmış ve 1985 yılında Rize Atatürk Evi Müzesi olarak hizmete açılmış. 1921 yılında yapılan konak, iç sofalı plana sahip ve üç katlı. Müzede Mustafa Kemal Atatürk’e ait bazı eşyaların ve konakladığında kullandığı yatak odasının yanı sıra bölgeden çıkarılan etnografik eserler de sergileniyor.

SİVİL MİMARİNİN EN GÜZEL ÖRNEKLERİNDEN BİRİ: RİZE MÜZESİ

1998 yılında ziyarete açılan; arkeolojik ve etnografik eserlerin, sikkelerin, vitrin teşhirlerinin görülebileceği Rize Müzesi, Piriçelebi Mahallesi’nde yer alıyor. 19. yüzyıl sivil mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan müze “Sarı Ev” olarak da anılıyor. Rize Müze Müdürlüğü’nün hizmet verdiği idari kat olan birinci katta müzenin güler yüzlü ve yardımsever çalışanları görev yapıyor. İkinci katın yaşam alanı olarak düzenlendiği müzenin bodrum katında ise eserler sergileniyor.