Bir Müzik Dehası: Tamburi Cemil Bey

Sanat

BİR MÜZİK DEHASI: TAMBURİ CEMİL BEY

Tamburi Cemil Bey Türk müziğinin eşsiz bestekâr ve virtüözlerinden biriydi. Mucidi ve ustası olduğu tamburun yanı sıra klasik kemençe, lavta, viyolonsel gibi müzik aletlerini de her dinleyeni büyüleyecek bir beceriyle çalardı. Kısacık ömrüne çok sayıda ölümsüz eser sığdıran ve sanat dünyasına önemli isimler kazandıran Cemil Bey, müzikteki yeteneğiyle bir döneme damga vurmuştu.

GÜNEŞ KARAKAYA

Çok yönlü bir müzisyen olan Tamburi Cemil Bey, birçok müzik aletini çalabilen, bastığı taş plakları ve kendi icadı olan yaylı tambur ile müzik tarihine kazınmış önemli bir bestekâr ve virtüözdü. Çok sayıda bestesi ve taş plak kayıtları bulunan Tamburi Cemil Bey, ustalaştığı tambur çalgısının dışında klasik kemençe, lavta ve viyolonsel gibi müzik aletlerini de her dinleyeni büyüleyecek bir beceriyle çalardı. Çalgılar konusundaki bu yeteneği, müzik besteleme alanındaki dehasıyla birleşerek efsaneleşmesini, bu topraklarda yaşamış en büyük müzisyenlerden biri olarak anılmasını sağladı.

KÜÇÜK YAŞLARDA BAŞLAYAN MUSİKİ MERAKI

Tamburi Cemil Bey, İstanbul’un Molla Gürani semtinde dört kardeşin en küçüğü olarak dünyaya gelir. Babası eski İşkodra Vali Yardımcısı ve Beyoğlu Ceza Mahkemesi üyelerinden Mehmed Tevfik Bey, annesi Zihniyâr Hanım’dır. Cemil Bey’in doğum yılı Başbakanlık sicil defterlerindeki kayıtlarda 17 Eylül 1872 olarak geçmektedir.

Henüz üç yaşındayken babasını kaybeden sanatçı, amcası Refik Bey’in himayesinde büyür. İlk öğrenimini mahalle mektebinde tamamlayan Cemil Bey, Fransız mürebbiyelerden dersler alır, ilk müzik bilgilerini de ağabeyi Ahmed Bey’den edinir. 10’lu yaşlarında musikiye ve müzik aleti çalmaya olan yatkınlığı ile dikkatleri üzerine çeken genç Cemil, ilerleyen yıllarda ismi ile bütünleşen tamburda ustalık mertebesine ulaşır.

20’Lİ YAŞLARININ BAŞINDA VİRTÜÖZ OLARAK KABUL EDİLİR

Kemânî Aleksan Ağa’dan Hamparsum notası ile Batı notasını da öğrenen Cemil Bey, 15 yaşında başladığı tamburla çok kısa bir sürede ismini duyurmayı başarır. Bu dönem tanıştığı Tamburi Ali Efendi’den genel musiki ile ilgili incelikleri öğrenirken aynı zamanda klasik eğitim veren okullardaki eğitim esaslarından da faydalanır. Ustalık mertebesi için çok genç sayılabilecek bir yaşta, 20’li yaşlarının başında, lavta, kemençe ve viyolonsel virtüözü olarak ismi hızla yayılır.

II. ABDÜLHAMİD TARAFINDAN ‘MECÎDÎ NİŞANI’ VERİLİR

Orta öğrenimini tamamladıktan sonra Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne kaydolan Cemil Bey, iki yıl eğitim aldıktan sonra okulu yarıda bırakır. 9 Ekim 1892’de Bâbıâli Tercüme Kalemi’nde teğmen olarak göreve başlasa da çok kısa bir süre sonra günümüzde Dışişleri Bakanlığı’na denk gelen “Hariciye Nezareti Umûr-ı Şehbenderî Kalemi”nin kâtipliği görevine başlar. Yaptığı her işi hakkıyla yapan Cemil Bey, bu görevinde başkâtipliğe yükselir ve kendisine II. Abdülhamid tarafından “Mecîdî Nişanı” verilir. II. Meşrutiyet’ten sonra Hariciye’deki görevinden kendi isteğiyle ayrılır ve 1912’de açılan Darülbedayi’nin musiki bölümünde bir süre ders verir.

TEK BAŞINA HALKA AÇIK KONSER VEREN İLK TÜRK MÜZİSYENİ

Eline aldığı her müzik aletini ustalıkla icra eden, Türkçeyi çok iyi konuşan, ileri derecede Fransızca bilen Tamburi Cemil Bey, müzik aleti çalmada erişilmez bir dereceye yükselir, kendi bestelerini icra eder. Taş plaklara yaptığı kayıtların her biri adeta bir ders niteliğindedir. 1905 yılında ilk plak kayıtlarını yapan Cemil Bey, aynı zamanda tek başına halka açık konser veren ilk Türk müzisyeni olur. Ortaya çıkardığı eserlerle Türk müziğine yeni bir yorum getiren sanatçıyı farklı kılan özelliklerinden biri hem Batı müziğine hem de Türk müziğine olan hâkimiyetidir. Müzikte olduğu kadar genel kültür alanındaki yetkinliği, bestelerine ve eserlerine derinlik katar. Bestelediği “Hicazkâr Peşrevi”, “Neva Peşrevi”, “Ferahfeza Saz Semaisi” ve nice eserlerinin yer aldığı yaklaşık 80 adet plağı bulunmaktadır. Ayrıca Batı ve Türk müziklerini karşılaştırdığı bir kitabı ve yarım kalan bir kemençe metodu da kayıtlara geçmiştir.

SANAT DÜNYASINA ÇOK SAYIDA İSİM KAZANDIRIR

Böyle büyük bir ustanın birçok öğrenci yetiştirmiş olması şaşırtıcı değildir. Tamburi Cemil Bey’in sanat dünyasına kazandırdığı isimler arasında Tamburi Refik Fersan, ilk kadın otomobil yarışçısı olan Sâmiye Cahid Morkaya, Kadı Fuad Efendi, Fahire Fersan, Ressam Tahsin Bey, Âtıf Esenbel, Şemseddin Ziya Bey ve Tamburi Kadıköylü Fuad Sorguç da bulunur.

1914’te başlayan I. Dünya Savaşı sırasında askere çağrılan Cemil Bey’e, muayene sırasında tüberküloz teşhisi konur. Sanatoryumda yatarak tedavi olması tavsiye edilir ancak sanatçı bu teklife sıcak bakmadığı gibi İsviçre’de tedavi olmayı da kabul etmez. 1916 yılının Temmuz ayında, İstanbul’da 44 yaşında yakalandığı hastalıktan vefat eder.

MÜZİK DEHASININ ARDINDAN…

Dâhi müzisyenin hayat hikâyesi ilk olarak 1946 yılında Vakit gazetesinde yayımlanır, ardından 1947 yılında “Tanbur-i Cemil’in Hayatı” ismiyle oğlu Mesud Cemil tarafından kaleme alınır. Büyük ustanın yaşamından ilham alınarak bir de roman yazılır, Lütfiye Aydın’ın kaleminden çıkan “Dehanın Sesi” romanı Tamburi Cemil Bey’in ölümünün 100. yılında okuyucularıyla buluşur. Aynı yıl, sanatçının 1910-1914 arasında icra ettiği tambur, kemençe ve viyolonsel kayıtları da plak olarak bir araya getirilir. Albümde en bilinen eserlerinden “Çeçen Kızı”, “Ferahfeza Saz Semaisi” ve “Evç Taksim” de yer alır.