Sanat
ATEŞTE AÇAN ÇİÇEKLERİN SERÜVENİ
Yüzyıllardır güzelliğini ve zarafetini yitirmemiş, hiç eskimeyen el sanatlarımızdan biridir çini. Ateşte açan çiçekler olarak nitelenir her biri. Her aşaması sabır, sadakat, güven, özveri ve kabulleniş ister. Elindeki çamurla, fırçasındaki boyayla, hayat verdiği bütün motiflerde ecdadının izlerini yansıtan ustasının ruhundaki sırrı da saklar içinde.
Çini, beyaz kaolinden insan eliyle şekillendirilen bir tarafı sırlı ve desenli değerli bir taştır. Şekil veren ustanın ruh hâlini yansıtan tabak, vazo, pano gibi şekillerle hayat bulan, yaparken insanı dinlendiren, ruh âleminde gezdiren bir sanat dalıdır.
Çini sanatı toprak, su, ateş ve havanın birlikteliğinden oluşur. İnsanın hayat yolculuğunda kendini bilme, bulma yolunda yardımcı olan bir yol arkadaşı ve bir araçtır.
Çini sanatının her bir aşaması sabır, sadakat, güven, özveri ve kabulleniş ister. Çünkü harcanan onca emeğe rağmen sonu sevinç de olabilir hüsran da. İşte bu yüzdendir ki her çalışmanın yolculuğunda, hayatın her aşamasında olduğu gibi “ne çok sevineceksin ne de çok üzüleceksin” bilinci açığa çıkar.
USTA ELLERDE ŞEKİLLENEN ÇAMUR
Bir çini eseri, yolculuğa ilk olarak çömlekçi ustasının ellerinde başlar. Usta önce çini çamurunu mermer masalarda dövüp yoğurarak çamurun içindeki havanın atılmasını sağlar. Böylece çamur, çömlekçi tornasında şekillendirilmek için hazırdır. Tornanın dönmesiyle çamur ile dans başlar. Çamur, ustanın ellerinde, ustanın ruhundan biçimli şeklini alır. Doğal hava şartlarında kurumaya bırakılan şekillenmiş ürün, kuruma sonrasında astarlanır ve tekrar kurumaya bırakılır. Bu süreç hava şartlarına ve ürünün boyutuna göre tahmini bir veya iki hafta sürer. Kurutma işlemi sonrasında ürün özel yapılmış fırınlarda bin derecede bir gün boyunca pişirilir. Eskiden odun fırınlarında pişirilen ürünler günümüzde elektrikli veya doğalgazlı fırınlarda pişirilmektedir.
NESİLDEN NESİLE AKTARILAN MOTİFLER
Geçmişten günümüze kadar ulaşmış motifler, kompozisyon oluşturarak kâğıt üzerinde çizilip iğne ile delinir ve meşe kömürü tozu ile form üzerine aktarılıp tahrirleme işlemi uygulanır. Bu işlemle tarihten günümüze kadar gelmiş çiçek ve efsanevi hayvan motifleriyle formun üzeri bezenmiş olur.
RENKLENDİRME VE ATEŞLE BULUŞMA
Artık motifler boyanmaya, renklenmeye hazırdır. Renklendirme işlemi sonrasında sırlama işlemi uygulanır. Uygulanan bu işlemle bütün motifler ve renklerin üzeri bir tül perdesi gibi kapanır. Artık ikinci bir pişirim için ateşe girip yeniden pişme vaktidir. Bir gün boyunca ateşte pişen ürünün üzerindeki motifler ve renkler ateşin etkisiyle yeniden ortaya çıkar. Artık elimizde insan eliyle şekillendirilmiş, renkli, değerli bir sanat formu vardır.
HAYATIN KENDİSİ GİBİ…
Tüm bu emeğin ardından ortaya çıkan sonuç bazen sevindirici bazen de üzücü olabilmektedir. Fırınlanan ürünlerin fırın içerisindeki atmosferde çatlaması, kırılması, boyaların akması gibi riskler yüksektir. İnsan da aynen böyle değil mi? Hayatın içinde sevinç de var üzüntü de, kazanmak da var kaybetmek de, tüm emeklere rağmen kırılmak da… Yine de her şeye rağmen yürümeye, yolda olmaya devam edebilmek gerek. Çünkü bir çinici çıkan ürünün kötü çıkabilme ihtimalini bilerek umut etmeye ve yolda yürümeye devam eder. Bilir ki o çamura bir kere dokundu, o fırçayı eline bir kere aldı, o yola bir kere girdi. Artık oradan çıkış yoktur; çünkü kalbi o yolda bağlanmıştır. Bir çini sanatçısı elindeki çamurla, fırçasındaki boyayla, hayat verdiği bütün motiflerde ecdadının izlerini yansıtır. Tarihler boyunca ecdadının izlerini gelecek nesillere aktarmaya devam eder.
KULLANIM ALANLARI
Çini sanatı, kullanım seramiği (evani) ve mimari süslemede kullanılan seramikler (kâşi ve sırça) olarak ikiye ayırılır. Mimaride yer alan çiniler sadece göz zevkine hitap etmek için değil, aynı zamanda yapıların ısı yalıtımı ve akustik düzenlemesi için de kullanılmıştır. Bu yüzden saraylarda, ibadethanelerde sıkça tercih edilmiştir.
ÇİNİNİN EN PARLAK DÖNEMİ
Çini sanatı en parlak dönemini 16. yüzyılda yaşamıştır. Bu dönemde yapılmış olan Sultanahmet Camii, Süleymaniye Camii, Çinili Köşk gibi birçok önemli yapı, dönemin en değerli eserleriyle donatılmıştır. Selçuklu döneminde yapılmış olan Sivas Divriği Ulu Camii ve Beyşehir Kubadabad Sarayı çinileri dönemin en güzel eserlerdendir. Osmanlı döneminden günümüze kadar isimleri ulaşmış ustalar sırasıyla Baba Nakkaş (Baba Nakkaş üslubu), Şah Kulu (Saz Yolu üslubu) ve Kara Memi’dir (Kara Memi üslubu). Günümüzde bu ustaların üslupları kullanılmaya devam edilmektedir.
YÜZYILLAR BOYU FARKLI TEKNİKLER UYGULANMIŞ
Türk çini sanatının başlangıcı Uygur Türklerine ve İslamiyet sonrası Karahanlılar ile onların İslamiyet’ten önceki devri olan Karluklar’a dayanır. Karahanlılar, Selçuklular ve Osmanlı’da sırlı tuğla, tek renkli sırlı yaldızlı çiniler, kabartma çiniler, çini mozaik, sıraltı çiniler, slip tekniği, sgrafitto (kazıma) tekniği, renkli sır tekniği, lüster (sır üstü) gibi birçok farklı teknikte çini üretimi yapılmıştır. Günümüz çinilerinde kullanılan en yaygın teknik, sır altı tekniğidir.
Çini sanatı motiflerinin kaynakları, tarihi gelişimleri, kullanılış şekilleri büyük önem taşımaktadır. Ait olduğu topluluğun gelenek ve göreneklerini yansıtmakta, zevk, düşünce ve inançlarını en özlü, ölümsüz ifadelerle gelecek nesillere ulaştırmaktadır.
HER ŞEYE RAĞMEN YOLA DEVAM EDEBİLMEK…
Çini sanatı usta çırak ilişkisi ile öğrenilebilecek bir sanattır. Bu sanatı öğrenmek isteyenler çini eserinin geçtiği yollarda yürümeyi göze almış olmalıdır, her şeye rağmen yola devam edebilmeyi kabullenmelidir. Yani fırında yanmayı, çatlamayı, kırılmayı, boyalarının akmasını göze almalıdır.