Fethin Lideri: Fatih Sultan Mehmet

Toplum ve Yaşam

FETHİN LİDERİ:
FATİH SULTAN MEHMET

İstanbul’u fethederek, bir çağı kapatıp başka bir çağı açan Fatih, kuruluşun büyük temsilcisi. Medeniyetlerin izlerini taşıyan bu kadim şehrin fethi yeniden dirilişin simgesi oldu.

Şirin İNCİ

BİR COĞRAFYADAN FAZLASI: İSTANBUL’UN ZAMANLA DANSI

İstanbul’un jeopolitik konumu, ona tarih boyunca benzersiz bir önem kazandırır. Asya ile Avrupa’yı birleştiren bu kadim şehir sadece ticaret yollarının kesiştiği bir merkez değil, aynı zamanda farklı kültürlerin buluşma noktası olur. Boğaz, Marmara ve Haliç’in birleştiği yerde konumlanan İstanbul, doğu ile batı, kuzey ile güney arasında köprü görevi görür ve tarihin ritmini belirler. Roma’dan Osmanlı’ya, oradan da modern Türkiye’ye uzanan süreçte medeniyetlerin ve anlamların buluştuğu evrensel bir simge hâline gelir.

ZEMİNİN ALTINDAKİ HAFIZA: 8.500 YILLIK YAŞAYAN KATMANLAR

Yenikapı’daki arkeolojik kazılar, İstanbul’un tarihinin 8.500 yıl öncesine dayandığını ortaya koyar. Küçükçekmece Gölü çevresinde Neolitik Dönem izleri, Dudullu’da Alt Paleolitik, Ağaçlı’da ise Orta ve Üst Paleolitik taş aletler bulunur. Fikirtepe’de Cilalı Taş Devri’ne ait kalıntılar, Kadıköy’de ise Fenikelilere dair izler tespit edilir. Bu kalıntılar, yalnızca İstanbul’un değil, insanlık tarihinin gelişimini anlamamıza olanak tanıyan benzersiz bir açık hava arşivi olur.

İSİMLERİN GÖLGESİNDE: BYZANTİON’DAN DERSAADET’E

Bu kadim şehir, tarih boyunca birçok farklı isimle anılır: Byzantion, Konstantinopolis, Konstantiniyye, Asitane, Darülhilafe, Dersaadet… Her isim, kentin farklı bir medeniyet katmanını ve egemenlik dönemini yansıtır.

İMPARATORLUKLARIN İZİNDE: ROMA’DAN BİZANS’A

MÖ 7. yüzyılda Yunanistan’ın Megara kentinden gelen Byzas tarafından kurulan Byzantion, Roma İmparatoru Konstantin’in 324-330 yılları arasında yeniden inşa ettiği görkemli bir başkente dönüşür. 330 yılında Konstantinopolis olarak ilan edilen şehir, Roma İmparatorluğu’nun doğu başkenti olur. 360 yılında inşa edilen Ayasofya, Hristiyanlığın Roma’nın resmî dini oluşunun simgesi olur. 476 yılında Batı Roma’nın yıkılmasıyla beraber Konstantinopolis, Doğu Roma’nın merkezi hâline gelir; göçlere ve salgınlara rağmen her defasında yeniden dirilir.

02
03
02
03
previous arrow
next arrow

DÜŞLERİN KUŞATMASI: SULTANLARIN İSTANBUL RÜYASI

Fatih Sultan Mehmet’in hayali, sıradan bir fetih arzusundan çok daha büyüktür. Henüz genç şehzadelik yıllarında hocası Akşemseddin’in ilmî ve manevi rehberliğiyle şekillenen bu rüya, Bizans’ı yıkmanın ötesinde, çağları kapatıp yeni bir medeniyet çağını başlatmaktır. İstanbul, onun gözünde eski dünyanın kalbini taşıyan benzersiz bir cevherdir. Yunan felsefesi, Roma kanunları ve Bizans’ın mimarisi, İslam estetiğiyle yeniden yoğrularak bambaşka bir ruh kazanmalıdır.

Tahta çıktığında babasının tamamlayamadığı bu büyük hedefi, dönemin askerî ve coğrafi bilgisini birleştirerek planlar. Kuşatma taktiklerinde 1204 Haçlı İstilası’nda Haliç’in nasıl geçildiğini dikkate alır; bu yüzden kuşatmanın odak noktası Haliç olur. İstanbul, onun için “ebedî payitaht”tır. Peygamber’in (s.a.v) “İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, fetheden ordu ne güzel ordudur.” (İbn Hanbel, IV, 335) hadisindeki gibi bir vizyon taşır Fatih Sultan Mehmet. Hadiste geçen “İstanbul mutlaka fethedilecektir…” müjdesi, asırlar boyunca birçok Müslüman hükümdarın hayalidir ancak bu hayalin gerçekleştirilmesi, kararlılık, strateji, ilim ve cesaret isteyen bir vizyonla Fatih Sultan Mehmet tarafından mümkün olur.

GEMİLERİN GÖLGESİNDE: STRATEJİLER, EFSANELER VE GERÇEKLER

“Şu şehri almak bir ömre bedel. Lakin biz ömrü değil, çağı değiştirmeye geldik.”

İstanbul’un fethi denince akla gelen en güçlü efsanelerden biri, Osmanlı gemilerinin karadan Haliç’e indirilmesidir. Galata yamaçlarında hâlâ yankılanan bu hikâye, tarihin ve mitin iç içe geçtiği nadir anlardan biridir. Osmanlı kaynaklarında bu hadisenin tek bir gecede olduğu kesin olarak belirtilmese de sabah uyandıklarında Haliç’te Osmanlı gemilerini gören Bizanslıların yaşadığı moral çöküntüsü büyüktür. Bu sadece bir askerî manevra değil, aynı zamanda psikolojik bir zaferdir.

Fatih’in bilimsel merakı, fethin seyrini değiştirir. Macar ustası Urban’ın döktüğü “şahi” topları, surların dayanılmaz zayıf noktalarını hedef alarak kısa sürede büyük gedikler açar. Bu, ateşli silahların klasik savunma sistemlerine karşı kazandığı ilk büyük zaferlerden biri olur.

Fetih sırasında Akşemseddin’in ordunun maneviyatını yüksek tutmak için söylediği dualar, Fatih’in cesaret verici sözleriyle birleşir. Rivayet edilir ki, surlara ilk sancağı diken Ulubatlı Hasan’ın ardından Fatih şu sözleri söyler:

KURULUŞUN ŞEHRİ: FETİH SONRASI İSTANBUL’UN YENİDEN DOĞUŞU

Fatih Sultan Mehmet, fethin hemen ardından Ayasofya’yı camiye çevirerek yeni bir çağın kapısını aralar. Şehrin çok kültürlü yapısı korunur; Rumlar, Ermeniler, Yahudiler ve Müslümanlar birlikte yaşatılır. Bilim ve sanat şehri kuşatır; sarayda çok dilli âlimler ve sanatçılar ağırlanır, medreseler ve kütüphaneler kurulur. Fatih’in düzeni sadece Osmanlı’yı değil, İslam dünyasını da bilim ve kültür merkezi hâline getirir.

SONSUZ KURULUŞ: İSTANBUL’UN TAŞIDIĞI ANLAM

Napolyon’un dediği gibi:

“Dünya bir ülke olsaydı, başkenti İstanbul olurdu.”

Bu söz, şehrin stratejik, kültürel ve tarihsel önemini en veciz biçimde ifade eder. İstanbul, bir kez kurulmuş bir şehir değil; her çağda yeniden doğan, her yıkımdan sonra kendini var eden bir mucizedir. İşgaller, yangınlar, depremler ve dönüşümler, bu kentin hafızasına yeni katmanlar ekler.

Bugün İstanbul’un sokaklarında yürüyen her insan, bu sonsuz kuruluşun canlı bir tanığı olur. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Tarihî Yarımada, mimarisi, inanç yapıları ve sanatıyla evrensel bir değeri temsil eder. Bu yüzden İstanbul’u korumak, yalnızca bir şehri değil; insanlığın ortak geçmişini ve geleceğini korumak anlamı taşır.